Cumartesi, Mart 07, 2009

DOT Bilsarda


Uzun zamandır DOT Tiyatrosu Vur / Yağmala / Yeniden turlarımız hakkında yazmak istiyordum. Derken sevgili Necla'm bir mail attı ve onun üzerine bana yazacak başka birşey kalmadı :)

Pazar sabahları DOT klasiği:
Cumartesi akşamı: Tüh! yarın DOT'a gidilecek
Pazar sabahı: Burcu hadi! geç kalacağız. Ya hala yine korkarak gidiyoruz ya, deli miyiz biz?
Hala hadi, yine geç kalıyoruz.

Arabaya binme, gözlüğü yukarda unutma, koşarak gidilip alınma.
Gülerek size bakan yeğeninizin müstehzi bakışlarından kaçınma.
Taksim park yerinde VIP'ye park etmek için çaba harcama.
Koşarak Starbucks'a varma ve o güzel kahve kokusunu içimize çekme.
Sıcacık koltuklarda canım arkadaşlarımın bir kısmı ile sanki kendi evimizin salonunda oturur gibi günaydınlaşma, yeme içme.

Şakalaşarak Bilsar binasına elimizde kahvelerle yürüme.
Bilsar'a varıp bakalım bu sefer burada oturanların hangileri oynayacak bugün diye etrafına bakınıp belki Serkan'ı görürürüz diye düşünme.
Bazen hiç bitmese isteme, bazen de çabuk bitse de beraber bir yerlerde otursak isteme.
Bitince oyunculuğa hayran olma.
Oyunu hayatımızdaki detaylarla özdeşleştirme.
Güzel bir şey seyretmenin üstelik de bunu en sevdiğin arkadaşlarınla yapmanın kıvancını hissetme.
Yine harika organizatörümüze şükran duyma.
Zeynebimin önerdiği hep güzel olan yerlerin birinde oturup lak lak yapma. (Bu sefer Eray sen ortaya oturacaksın hiç anlamam, ben de gülmek istiyorum, hem sen neden CC'desin?)
Sonra da evli evine köylü köyüne yapma...
Seviyorum DOT sabahlarını...

Hiç yorum yok: