Pazartesi, Temmuz 31, 2006

Depeche Mode...

Sizce ben bu yazıda anlatabilecek miyim hislerimi? 30 Temmuz gecesi neler yaşadığımı...
Ben sanmıyorum. Yazma ve ifade yeteneğim o kadar gelişmedi henüz :) Ama biliyorum ki benim gibi hissedenler var. Onlarla paylaşabiliyorum hislerimi.

En iyisimi ben kronolojik olarak anlatayım , hikaye şeklinde olsun... Hissettiklerimi anlatamayacağım çünkü.

30 Temmuz sabahı uyandığımda herşey çok değişikti. Çook ama çok heyecanlıydım. Zaten onu da blog' umda yazmıştım.
Saat 16:30 olup da evden çıkma zamanı gelince kalp atışlarım iyice hızlandı. T-shirt ümü giydim ve arabaya bindim.


Haluk, Barış, Eray ve ben Kadıköy iskelesine vardığımızda saat 17:00 olmuştu. 18:15 'te kalkacak olan tekneye binecektik. Etrafta konsere gidecek tipleri tespit etmeye çalıştım. Onlardan önce atlamalıydım tekneye. Amacım tabi ki sahne önü bölümünün de en önünde olmaktı. Tekneye binsem biraz daha rahatlayacaktım.
Tekne uzaktan göründüğünde, "geldi" dememle kalkıp koşmam bir oldu. Yanımdakileri beklemedim bile. Tekneye ilk binenler arasındaydım. Binip oturduktan sonra bir de baktım ki karada upuzun bir kuyruk oluşmuş. Bir kez daha şükrettim.
Eray heyecanımdan dolayı teknede 1 kutu bira içmemin iyi olacağını söyledi. Ben de gider gitmez wc ye gireceğim zaten o yüzden içeyim dedim. İyi ki içmişim o birayı. Yoksa kalp atışlarımı başka türlü yavaşlatamayacaktım. Çok kötü birşey bu. Saatlerce hep yüksek nabız. İnsanı yoruyor. Nefes yetmiyor...
Boğaz çok güzeldi. Ve hala inanamıyordum, birazdan hava kararacak ve onlar karşımda olacaktı. Kuruçeşme 'ye yaklaştığımızda tekneden ilk inenlerden olmak için diğerlerini bırakıp önlere doğru gittim. Rüzgardan ve çarpan dalgalardan gelen sudan korunmak için ellerimi yüzüme siper ettim. Hiçbirşey görmüyordum. Sadece rüzgarın sesi ve vücuduma çarpan su... Tekne yavaşladı, gözlerimi bir açtım ki karşımda sahne. Evet oradaydı. Denizden çok güzel gözüküyordu konser alanı. İnsanlar gelmiş biralarını içiyor deniz manzarasının keyfin çıkarıyorlardı. Tekneden indim. Şimdi de fotograf makinamı sokabilecek miyim heyecanı başladı. Normal kuyruk uzundu, VIP sırası ise boştu. Eraylarla vedalaşıp hemen güvenlik kontrolüne girdim. Evet tahmin ettiğim gibi, çantamın ön gözüne bakmadılar ve kolumda sarı VIP bilekliği ile hiç sorunsuz içeri girdim. Koşarak WC ye girdim. Bir yandan da insanların VIP olduğumu görmelerini istemedim. Nazar değmesindi :)

Sahne önü bölümüne geçmeden heyecanım da dinmedi hiç. WC den çıkıp yine koşarak sahne önü bölümüne gittim. Eraylar beni girişte bekliyorlardı, yine vedalaşıp içeri girdim soluk soluğa. Sahne önü kısmında henüz çok az insan vardı. Veeeee evvvet sol tarafa doğru bir boşluk bulup demirlere tutunduğumda kocaman bir nefes aldım.



En öndeydim :) Hem de tam Martin le Dave in ortasına doğru bir yerde yer bulmuştum. Yere çömelip sırtımı demirlere dayadığımda arkamda gördüğüm manzaraya inanamadım. Saatler önce gelen normal saha biletli DM hayranları demirlere dayanmış, sıkış tepiş ayakta duruyorlardı. Bense onların 15 m. önünde yere oturmuş sigaramı yakıyordum. Haksızlık gibi geldi bu. Onlardan gözlerimi kaçırdım hep. Yanımda daha sonradan kendilerine Overdose DM dediklerini öğrendiğim çılgın DM hayranları vardı. 10-15 kişi kadar. Onlarla sohbet ettim. Fotoğraflarını çektim.



Şarkılar söyledik beraber. Tabi ki DM şarkıları :) Sonradan Barış 'a kızacaktım ama onun sayesinde ezilmekten kurtulacaktım, Merter Stripped sırasında kızarkadaşına evlenme teklif edecekti vs... İlk saatlerde ise bunlardan habersiz kah ayakta bekledik, kah oturduk, kah sigara içtik. Su veya diğer herhangi bir sıvı asla içmedim. Çişim gelmesin nooolur diye dua ettim. Yerimi kaybetmek istemiyordum. Bu arada sahne önü kısmı dolmaya başladı. Eray la mesajlaştım, onları gördüm arkalarda :) Acaba diğerleri geldi mi vs derken Pamela çıktı. Sakince izledik, sonra Chantage. Onları izlerken artık heyecanlanmaya başladım. Onlar da gittikten sonra dakikalar geçmek bilmedi. Bir ara sahne ile bizim aramızdaki kısımdan backstage pass sahibi arkadaşları sıraya sokup götürdüler. Allahım ne şans. Onlar Dave ve Martin in yanına gideceklerdi. Onlardan biri olmak isterdim ama çok da önemli değildi. Ben zaten istediğim kadarını almıştım...

Ayakta , sıkışık , her 15 sn de bir saate bakarak geçirdim son 45 dakikayı. Bir ara Ümit le Nigar geldi. Ama benim bulunduğum yere giremeyecek kadar sıkışıktı önler. Bana uzaktan "Rahat mısın?" diye sordu Ümit. "İyiyim" dedim ama heyecan ve stresten gebermek üzereydim. Konser bitene kadar da görmedim onları bir daha. Ve 21:30 'u 1 dakika bile geçmeden, birden ama birden müzik kesildi, çığlıklar ve alkışlar yükseldi ve önce Peter ve Christian sonra Andrew ve Martin ve en son Dave çıktı sahneye. Dave çıkar çıkmaz sahne önündekilere doğru yürüdü ve selamladı. İşte ilk o anda gözgöze geldim Dave le ve Didem 'i andım. Didem 'in iyi dilekleri...Hep gerçek olur. O demişti : "İnşallah Dave le gözgöze gelirsin Duygucum" . Bu kadar çabuk olacağını hiç tahmin etmemiştim. Ondan sonrası ise hayatımın en güzel anlarıydı. Çok yakındım. Martin hemen önümdeydi. Dave 'in sesi performansı mükemmeldi.



İnanamıyordum. Çok çok çok iyilerdi. Şarkılar birer birer bitiyordu. Bağırırak söylüyordum. Ellerim hep havadaydı. Hep Dave i takip ediyordum. Ama arada Martin 'e ve diğerlerine de bakıyordum. İkinci şarkıda "A Question of Time" da Dave tam önüme geldi ve eğildi. Tam şu sözleri bana bakarak söyledi : "You're only fifteen and you look good". Ben o anda ölmüştüm. Daha ötesi yoktu benim için... Tabi ki show icabıydı, tabi ki bi anlamı yoktu. Ama o 2 saniye benim için öyle değildi. Sanırım bu duyguyu hiç anlatamam o yüzden boşverelim :)



Hangi şarkılar sırasında fotoğraf çekeceğime önceden karar vermiştim. Fotoğraf ve video çektim bol bol. Ve tesadüfen I Feel You 'da video çekimi yaparken Dave soyundu. Böylelikle o sahneyi de kaçırmamış oldum :) O sahne budur : http://www.youtube.com/watch?v=T5jwONXy_dk

2001 dekinden farklı olarak bilincim gayet açık izledim bu konseri. Her dakikası gözlerimin önünde. Konserden sonra günlerce daha yaşadım ben konseri, zihnimde izledim. Dave , Martin, Andrew hepsi süperdi. Dave 'in performansı beklediğimin çok ötesindeydi. Hatta izlyip dinlediğim diğer Touring The Angel konserlerinden belki de daha iyiydi. 4 gün boyunca dinlenmişlerdi. Boğaziçi 'ne karşı konser veriyorlardı. E normal :)

Sahne, turnedeki diğer sahnelere göre küçüktü. O yukardan sallanan monitörlü büyük top yoktu mesela. Toplam 6 yerine 3 tane videoart monitörü vardı. Ama olsun herşey çok güzeldi.

Susuzluk ve açlık bile koymadı. Herşeye değdi. Sahne önünde olmak bambaşkaydı. Ve Eray 'ın sayesinde olmuştu... Onu çok seviyorum. O da çok iyi vakit geçirmiş konserde :) Sevda ve Tolga da öyle. Barış ve Haluk da. Aylin Zeynep Didem ve Hakan da...(pardon Hakan baymış biraz :) )



Sırasıyla şunları dinledik :
A Pain That I'm Used To
A Question Of Time
Suffer Well
Precious
Walking In My Shoes
Stripped
Home
In Your Room
John The Revelator
I Feel You
Behind The Wheel
World In My Eyes
Personal Jesus
Enjoy The Silence encore
BİS :
Leave in Silence
Photographic
Never Let Me Down Again

Notlar :
Konser toplam 105 dakika sürdü :(
Dave "A Question of Time" da bir kez "with my little one" derken şeyini tuttu.
Dave "World In My Eyes" da "Nothing more than you can touch now. That's all there is" sözleri boyunca şeyini tuttu :)
Dave ilk şarkıda yani "A Pain That I'm Used To" da ceketini , "I Feel You" da ise yeleğini de çıkarttı.
Martin ona seslenişimizin çoğunda bize baktı ve gülümsedi. Bir keresinde ise ben çok fena bağırdım baya bi gülümsedi bakıp :)
Martin "Home" söylemeden önce ve sonra "Happy Birthday Martin" söyledik. İkincisinde anladı :)
Dave Martin 'e "Thank You Martin" diyince, Martin onu Türkçe olarak karşıladı : "Teşekkür ederim" :)
"Leave in Silence" yorumu muhteşemdi.



En gaza geldiğim parçalar : "Behind The Wheel" , "Stripped" , "I Feel You" , "Photographic" , "Enjoy The Silence" , "Never Let Me Down" ve tabi ki "In Your Room" oldu.
Sahne ile aramızda geze 16-18 yaşlarındaki 3 kızın ben groupie olduğunu sanarken, birinin Martin 'in kızı Viva olduğu iddia edildi. (olabilir çünkü boyunlarında kart olmayan o bölgedeki tek insan onlardı. Diğer insanları hep kenara çekerken hiçbir güvenlik görevlisi bunlara dokunmadı.)
Dave "Suffer Well" sırasında bir ara dışarıda bir apartmanın balkonundan izleyen kitleye baktı uzun uzun ve güvenlik görevlilerine söyledi durumu.



Bana gelince...
Karnım ağrımadığı, çişim gelmediği için bedenime çok teşekkür ediyorum :)
Heyecan, adrenalin, coşku... Bu üçünü bir arada yaşamak herkese nasip olsun diyorum...
2001 konserinin yeri ayrıydı, 2006 'dakinin de yeri ayrı. 2001 'de sahneye uzak ama kendimden geçerek, ağlayarak izlemiştim konseri. Ve Dave gibi bir ilahı o zaman görmüştüm ilk. Beklediğimden çok öte birşeydi. Tanrıyı gördüm sanmıştım. Hipnotize olmuş gibiydim. Seyirciler çok çok iyiydi. Depeche Mode da çok coşmuştu.
2006 'da ise en önden izledim. Çok yakındım Dave ve Martin' e. Orada ayrıcalıklı olan az sayıdaki insanlar arasındaydım. Şanslıydım...Tüm şarkılara eşlik ettim. Tüm detayları izledim, kaçırmadım. Heyecanım had safhadaydı. Martin ve Dave ile gözgöze geldim. Seyirci 2001 deki kadar iyi değildi.
Bu anlamda 2001 ve 2006 konserleri birbirini tamamladı benim için.
O yaşadığım anları hiç bir şekilde anlatamayacağım, yazımın en başında da dediğim gibi. O yüzden sadece olayları yazdım. Hissettiklerimi yazıya dökerek küçümsemek istemiyorum.
Kuruçeşme Arena bence iyi bir konser alanı. Çünkü ulaşımı rahat (deniz yolu). Ferah ve denize nazır. Ama genelde DM 'yi görememiş millet , eğim olmadığı için. Bir de seyirci çok eşlik edememiş konsere. Ben bunların hiçbirinin farkına varmadım. Ben ve DM başbaşaydık benim için.
Çektiğim fotoğraflar DMTR de çok beğenildi. Videolar da öyle. Çok gurur duydum. O fotoğraflar benim için çok özel ve önemli bu sebeple.



Depeche Mode bir tutkudur denir. Kesinlikle öyle.
Onlar unique bir grup. Müzikleri de öyle. Grup elemanları birbirini çok iyi tamamlıyor. Dave tanrısallıştırılacak kadar ilahi. Sesi benim için dünyanın en güzel sesi. Martin 'in besteleri ve şarkı sözleri çok derinden etkiliyor beni.

Onlar benim için gerçekten bir tutku. Fanatizm boyutunda bir tutku. Konser sonrasında günlerce Dave ve DM ile ilgili internet üzerinden araştırma yaptım. Dave 'in yaşadıklarına, kendine yaptıklarına inanamadım. Ama şimdi iyi. En azından fiziksel olarak öyle. Ayık ve huzurlu. 8 senedir uyuşturucu almıyor. Spor yapıyor, barlardan ve alkolden uzak duruyor. Ancak yine de anlaşılıyor ki sözlerinden, eroinman olduğu zamanlarda yaşadığı o dünyaya göre bu dünyası çok sönük. "When there was heroin I didn't need anybody" diyor...



1993 Devotional konser DVD 'sini izliyorum uzun zamandır. En "high" dönemi Dave 'in. Henüz overdose yaşamamış, henüz ölmemiş. En iyi performansının olduğu dönem. Şimdi ise daha bir olgun ama hala çok seksi ve ilahi. Her ne kadar çok mutlu gözükmese de... Umarım onun için herşey güzel olur. Çünkü eroinden dönenler genelde yine sonunda ona dönüyorlar... Umarım öyle olmaz. Umarım çocukları Jack ve Stella ile çok mutlu yaşar...



Birisi yazmış ekşi sözlüğe :
"Tanrıyı daha önce görmedim ki...?!
Ne kadar parlak , ne kadar üstün olabilirdi ?
Sadece duymuştum...
Tahmin edebildiğim kadar da sanmıştım...
O kadar "ilahi"ydi ki , onu Tanrı sandım..."

Burada "Tanrı" olarak bahsedilen, bir dönem Jim Morrison 'dı benim için. Ama uzun bir dönemdir de artık Dave Gahan...

Biliyorum. Bu tutkunun da sonu gelecek. Ama bana öyle geliyor ki, bundan sonraki tutkularım daha bir dünyevi olacak :) Bir bebek mesela... Kimbilir...
O yüzden bu son hayal dünyasına ait tutkumun hayatımda hep özel bir yeri olacak...



Words are trivial
Pleasures remain
So does the pain
Words are meaningless
And forgettable
All I ever wanted
All I ever needed
Is here in my arms
Words are very unnecessary
They can only do harm

Enjoy the silence...

Pazar, Temmuz 30, 2006

30 Temmuz 2006


Sonunda geldi... 30 Temmuz 2006. Kasım 'dan beri mi bekliyorum hatırlamıyorum. Ama dün bile çok normaldim. Bugün ise heyecandan titriyorum. Hiç böyle olacağımı düşünmemiştim. Yani heyecandan ellerim titriyor, bacaklarım boşalıyor filan. Karnıma ağrılar giriyor. Heyecandan çok nedense stresliyim. Fotoğraf makinası olayı çok stres yaptı beni. Hiç götürmesem mi acaba? Ama o zaman da içeride şakır şakır fotoğraf çekenleri görünce pişman olurum... Bilemedim... Son anda karar vericem sanırım...

Benim gazımla birçok kişi konsere gelmeye karar verdi. Pazar akşamı onca eziyete katlanacaklar. Umarım iyi bir konser olur.

Dün Kemancı 'daki parti çok kötüydü. Ozan 'la konuştuk orada. Bir gece önce DM üyeleri ile Reina 'da yemek yemişler. Martin çok iyi ve mutluymuş. Türkiye 'yi çok seviyor ya. Bir de bir önceki konser iptal olduğu için biraz dinlenmişler. Ancak buna rağmen Dave çok bitkinmiş. Yemekten sonra direk otele dönmüş. Diğerleri ise Black diye bir bara gitmişler. Dün nerede olacaklarını söylemedi Ozan.

Bir gece önce bir şekilde Reina 'ya gitseydim -ki aklımın ucundan bile geçmezdi- direk Dave 'i ve Martin 'i görecektim.

Tam 4 gündür İstanbul 'dalar... Bu düşünce bile heyecan veriyor bana :)

Her neyse. Evdeyim şu an ve heyecandan midem kaynıyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Çantamı filan mı hazırlamaya başlasam? Elim ayağıma dolanıyor. Çok kötü bu yaaa :)
Bu kadar stres yaparsam konserin tadını çıkaramam. Bir de umarım karnım filan ağrımaz, çişim gelmez... Açlık ve susuzluğa dayanırım da diğerleri kötü. Bira da içemicem sırf çişim gelmesin diye. Halbuki biraz kafam iyi olsaydı daha rahat izlerdim...
Olsun herşeyin bir bedeli var. Sahne önünün bedeli de bu :)

Umarım çok güzel bir konser olur...

Sevgiler...

Çarşamba, Temmuz 12, 2006

Doğumgünü ve Hoşgeldin....

Dün benim doğumgünümdü...Her sene bir önceki seneden daha güzel geçiyor gibi geliyor doğumgünüm :) Belki yaşlanmanın avuntusudur bu bilmiyorum...
Öğlen Didocuumun organize ettiği bir ekiple beraber çok güzel bir yerde yemek yedik. Buradaki insanların beni daha tanımamalarına rağmen doğumgünü yemeğime gelmeleri, samimi ve sıcak davranışları, incelikleri çok hoşuma gitti...
Akşam Tolga ve uzun zamandır sohbetini çok özlediğim Amy ile beraber rakı balık yaptık...Amy 'ciğim bana Canada 'dan çok özel bir kızılderili ressamın tablosunu getirmiş...Bayıldımmm :)
Kocacım da beni fasıl heyetine anons ettirip doğumgünümü kutlattı tüm restauranta...Biraz utandım tabi ama çok hoş bir jestti :)
Tolga : sohretbenim dot com güselim ;)
Diğer sevdiklerimle de bu haftasonu buluşacağız... Onları da çoooooooook özledimmmmm...

Ha bu arada tabi yeni işe başladım. Bu konuyu yazmamıştım :) Ama şimdi kısaca yazacağım.

Şöyle ki : genç dinamik bir ekip, güzel bir ortam, Dido 'nun önceden bize sağladığı konfor, yeni bir proje ve çoook özel bir müdür :)

Yaaaa müdürümden bahsetmeden edemeyeceğim. Neden mi? Çünkü daha önce hiç rock konserlerine giden, Dave Gahan sahnede soyunuyor diye sinir olan, Slash 'siz bir Guns N Roses 'ı kabul edemeyen, İstanbul Film Festivali , Müzik Festivali, Jazz Festivali vs gibi bilumum festivalleri takip eden, bize festivallerden biletler armağan eden, aynı zamanda futbol muhabbeti de yapabilen, öğleden sonraları dondurma, simit, şarap gibi atıştırmalıklarla odasında molalar verdiren, sinema ve müzik hakkında rahatça tartışabildiğim, muhteşem ve sıradışı diye ifade edebileceğim bir espri anlayışına sahip ve masama "Hoşgeldin" notuyla birlikte "1000 Films to change your life" kitabını şık bir hediye paketi içinde bırakan bir müdürüm olmamıştı...
Daha çok başındayız ama ben onu o kadar çok sevdim ki...
Aman nazar değmesin ona ve onun bu samimiyetine :)

Hoşbulduk :)