Pazartesi, Nisan 20, 2009

Personal Oxygen

Kaçmak o kadar da kolay değil... Hatta neredeyse mümkün değil. Kaçıp gittiğin yerde de yine bu düzen, yine bu dünya var.

'Medeniyet'in içine doğmuş çocuklarız biz. Ama henüz bunu sindirememiş jenerasyonlarız. Kapitalist düzen kölelerini sakınmadan çekinmeden damgalayıp bir kenara koymayı tamamladığı, insan haklarının sadece belli bir topluluk için geçerli olduğu resmen kabul edildiği gün sindirmiş ve sindirilmiş olacağız.

İnsanlığımızdan bu kadar uzaklaştığımız bir medeniyet bizi buraya götürecek elbette... Ne bekliyorduk ki? Yapay hava soluduğumuz konforlu ofislerimizde ve kredi ile alınmış apartman dairelerimizde, arabalarımızda etliye sütlüye karışmadan yaşarken kendi hijyenik küçük dünyamızın birer medeni efendisi olduğumuzu mu zannediyoruz yoksa? "Kariyer de yaparım çocuk da" sloganını idealimizmiş gibi benimseyerek , gaza gelip çocuklar doğurup sonra da o çocuklara bakamayıp, para ile baktırdığımız kendi çocukları yalnız annelerin işvereni değil miyiz biz? Kısacası kendine köle satın alan köleler değil miyiz? Örnek olarak gösterdiğim bu konu çok ironik aslında. Ne kariyer sahibi ebeveynler kendi çocuklarıyla birlikte ne de bu çocukların bakıcıları... Çocukların bir el değiştirmesi daha doğrusu birer el kayması söz konusu... Bunun sonucunda da ne sen mutlu, ne ben, ne de çocuklar...

Örnek bir kenarda kalsın, ben düşünmeye devam edeyim... Şu insanlıktan dolayısıyla da insanlardan uzaklaşmak konusu en çok acıtıyor beni. Biz kariyer sahibi medeni insanları biraraya getirsen bir bok etmeyiz. Paramız olmadıktan sonra... Paramız varsa kolay... Böyle olunca insanın lanetler yağdırası kaçıp gidesi geliyor... Bankacıların klasik hayalleri filan : Bıktık bu hayattan canım. Aaaa kaçıp gidelim artık buralardan ! Küçük bir sahil kasabasında bahçeli bir vs vs diye gidiyor uzun uzun yazamayacağım, herkesin ezberinde var nasıl olsa.

Bu ezbere kaçıp gitmeyi gerçekten yapmak aslında hiç de kolay değil... Ne kaçmak, ne kalmak... Bir kere insan olmanın gerekliliklerini atmışız genlerimizden çoktan... E üstüne üstlük köle-efendi düzeni zaten her yerde... Bir de bu medeni halimizle birey olmaya o kadar körü körüne takmışız ki kafayı birarada olmayı zaten beceremiyoruz... İnsanlarda duygu denen bir şey olduğunu unutmuşuz hatırlatılsa da anlamıyoruz. Sadece kendi duygularımız var çünkü biz bireyiz. "Alanım var benim, ben bir bireyim. Oksijeni bile kişiselleştirdim."
Kişisel oksijen, kişisel hayat...

Sorunca da aslında yalnızlıktan hoşnutuz... E tabi ipodumuz laptopımız internetimiz vs de olacak... Yani insan ya da canlı olmasın da tüketen ve tüketebildiğimiz diğer herşey olabilir... Başta para... "Param ve ben" ile mutluyuz... Başka da bir seçenek bilmiyoruz, yaratamıyoruz... Çok da mümkün değil işte... Kurduğumuz düzen böyle çünkü...

Suya atılan tuz zerrecikleri gibiyiz. Çık da sen ben erimeyeceğim de... Bu yürekle ve bu insanlıktan uzak ruhla ZOR !

Dön evine al bilgisayarını aç müziğini bak cep telefonunun alarmından uyanmana kaç saat kaldığına ve otur blogunu yaz...

Ruh gözüne perde çek, ruhunu kör et ve yaşamaya devam et... Nasıl olsa birgün öleceksin... Uğruna öldüğün bir şey olmadan...

Mammoth (2009) - Lukas Moodysson

Teşekkürler (u)mutsuzluğumu anladığın için...

19.04.2009
Nişantaşı CityLife Cinema Cafe

Çarşamba, Nisan 01, 2009

2 seyircili DEV konser...U2 3D

Teknolojiye mi şükranlık duysam, müziğe mi, sinemaya mı bilemiyorum... Arada böyle beni şaşırtan, kalbimi hızlı hızlı çarptıran, bana gecenin bir yarısı blog yazdırtan heyecanlar ve deneyimler olmasa sebzeliği iyice benimseyeceğim. Şükür ki bunlar var...

Söz konusu deneyim U2 3D tabi ki... Bu deneyimin nasıl birşey olduğunu yazmayacağım çok fazla. Bono' nun yanağınızı okşayacak kadar dibinizde olması duygusunu tarif etmek zor :) E tabi bir de müziği... Dijital teknoloji çağı geyiklerine hiç girmeyeceğim zaten, o Tolga' nın işi :)

Canımmmm Bigeciğimle yaşadığımız bu U2 3D akşamı anımızı anlatacağım biraz... 1 hafta önceden karar verip Türkiye - İspanya maçının olduğu günü seçtik bu deneyim için. Milli duygularımız yok sanılmasın, haftasonu oynanan maçtan sonra rövanşın çok da keyifli olmayacağını düşündüğümden, Eray' ın da maça gidecek olmasından, evde de tek başıma maç seyretmeyeceğimi bildiğimden ve en önemlisi de maç saati her yerin boş olacağını bildiğimizden seçtik bu günü. İyi de etmişiz.

Palladium' daki gösterime gitmek için plan yaptık. Bigecim de taksim deki eğitiminden çıkıp gelecekti. 19:30 matinesi de süper olacaktı. O gün çok heyecan yaptım ben :) Konsere gidecek kadar olmasa bile konsere gider gibi heyecan yapıp gaza getirdim kendimi. Herkese ilan ettim gideceğimizi :) Bigecim de heyecan yapmış. Kısacası hevesimiz doruklarda...

Neysem işten çıkıp Palladium' a gittim. Bige de varınca biletleri almak için gişeye gittim. Gişedeki kızla aramda yaklaşık şöyle bir diyalog geçti:

- U2 3D 19:30 matinesine 2 bilet
- Teknik bir arıza sebebiyle gösterim olmayacak malesef
- Ehehehe 1 Nisan şakası di mi?
- Hayır
- Nasıl yaaa? Ciddi olamazsınız!
- Malesef
- Sonraki seans peki?
- Yok, bugün hiç gösterim olmayacak ama yarın olacak.
- !!!!!...@!?^#
Bige de duyunca benzer bir tepki verdi : ŞAKA !!!!

Sinirlerimizi bozmaya fırsat vermeden hemen Tepe Nautilus Cinebonus' u aradık. 19:45 seansı vardı. Yetişiriz dedik ama koşturmaca olmasın diye 21:45 seansına gidelim dedik. Nasıl olsa kocalarımız da maç ile oyalanacaklardı :) Orada da teknik bir arıza olup olmadığına emin olmak için gişeye bağlandım, bağlanmışken bir de rezervasyon yaptırdım.
Sonra gittik cook shop' ta rahat rahat yemek yedik, bırbırbır sohbet ettik, keyif çattık. Biraz da mağazaları dolaştık. E tabi bir iki bişiler de aldık. Alışveriş doğamız gereği napalım :)
Maç başladığında Tepe Nautilus' a doğru yoldaydık. Oh ne güzel yollar bomboş. Tepe Nautilus da öyleydi keza :) süper süper süper. Orada da bir güzel gezdik. Tepe Home' da 'yankee candle' ları kokladık , görevliler elektronik bölümündeki dev ekranlarda maç izliyorlardı bu arada :) Ve diğer tüm mağazalarda da öyle :) Sanki alışveriş merkezini boşaltmışlar gibiydi. Biz mağazalarda o bluz senin bu kemer benim bakınırken arkalardan maç sesleri geliyordu :) Dünyada tek gibiydik. süper süper süper :) Ama tabi sinemada da öyle olacağını düşünmemiştik.

Siz hiç hepsi birden terkedilmiş 6 sinema salonu gördünüz mü? :) Gişedeki kızların bize garip garip bakışlarından çakmalıydık :)

Sinema görevlileri de tabi toplanmış maç izliyorlar. Görevlilerden bir tanesi lütfen bize salonu açtı ve gözlüklerimizi verip kaçtı :)

- Tek biz mi varız salonda sayın görevli?
- Evet

Salona girdik ve işte o an çok güzeldi :) Nereye oturacağımızı şaşırdık, attık eşyaları, aldık ayak uzatma aparatlarını (aslında onlar koltuk yükseltici şşş). Yaaa bi sn oturmaya ne gerek var ayakta da izleriz canımız isterse :)

Bige bana teşekkür etti : rezervasyon yaptırdığın çok iyi olmuş duygucum :)))

Taktık gözlüklerimizi veeee Bonoooo... Aaaaaaaa ister istemez elimizi uzattık ikimiz de :) Duramıyor ki insan, dokunası geliyor. Çünkü Bono sana bakıp şarkı söylüyor, elini uzatıyor... Ellerini havaya kaldırmış seyirciler senin yanında, önünde, dibinde... Biliyorum 3D nasıl birşey hepimiz deneyimlemişizdir daha önce. Ama bu öyle böyle diil. Konser... Hem de devvv gibi bir U2 konseri.

O enerjiyi bilenler bilir. Dev stat 10.000 lerce kişinin enerjisi...
Kah oturarak kah ayakta, alkışlayarak, dans ederek izledik...
Çooooook güzeldi.


İyi ki maça denk gelen seansa gitmişiz gitmişiz Bigecim...
Keşke U2' yu TR' de canlı da izleyebilsek... Aslında daha doğrusu keşke insan haklarına gereken hassasiyet gösterilse ülkemizde de...

MUJX